Makaleler


AŞILARDAKİ CİVA ÇIKARTILINCA OTİSTİK ÇOCUKLARIN SAYISI HIZLA AZALDI !
Merhaba arkadaşlar 
Sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim:
 
AŞILARDAKİ CİVA ÇIKARTILINCA
OTİSTİK ÇOCUKLARIN SAYISI HIZLA AZALDI !
 
Prof. Dr. Ahmet Aydın 
 
1990 yılardan itibaren çocuklarda görülen nörolojik gelişim ve davranış bozukluklarında müthiş bir artış olmuştur.
 
Örneğin günümüzde ABDde her 6 çocuktan birine bir gelişim/davranış bozukluğu tanısı, her 166 çocuktan birinde de otizm tanısı konulmaktadır. 
 
Bu süre zarfında bazı çocuk hekimleri, nörologlar, psikiatristler ve ebeveynler bazı bilimsel ipuçlarını dayanarak otizmdeki bu artıştan önemli ölçüde bazı aşılarda bulanan timerosal adlı cıva bileşiğiniileri sürdüler. 
 
Fakat tıbbi kanaat önderlerinin büyük çoğunluğu ise aşıdaki timerosalin otizme neden olduğu fikrinin bilimsel bir dayanağının olmadığını, bir safsata olduğunu söyleyerek karşıtlarını suçladılar ve aşı firmalarının örtülü ya da açık desteği ile yapılan bazı araştırmaları göstererek kendi haklılıklarını bilimsel olarak kanıtlamaya çalıştılar. 
 
Onlara göre tıp ilerledikçe daha önce dikkate alınmayan davranış bozukluklarına da artık teşhis konuluyordu; hastaların sayısı da bu yüzden artıyordu.
 
Başlangıçta makul gibi görünen bu açıklama yıllar içinde geçerliliğini kaybetti. Çünkü tanı kriterleri aynı kalsa da artış durmuyordu. 
 
Bu müthiş artışı izah edecek önemli bir göç dalgası da yoktu.
 
Cıva otizm yapıyor diyenler daha fazla taraftar toplar hale geldi. 
 
Konu defalarca Amerikan Temsilciler Meclisinde tartışıldı. 
 
Bunun üzerine 7 Temmuz 1999da Amerika Pediatri Kurumu (AAP) ve Amerika Birleşik Devletleri Halk Sağlığı Servisi (PHS) bileşik bir toplantı yaparak kesin bir kanıt olmamasına rağmen bir önlem olarak (çok fazla gönüllü olmasalar da) tiomerosalin (cıva) aşılardan çıkartılmasına karar verdiler.
 
O tarihten itibaren ABDde cıva kademeli olarak aşılardan çıkartıldı.
 
Otizm bulguları aşıları aldıktan birkaç yıl sonra (genellikle 3-5 yaşlarında) ortaya çıktığı için sonuçlar 2003ten sonra alınabilirdi. Nitekim Journal of American Physicians and Surgeonsın 2006 Mart sayısında yayınlanan ve Mark ve David Geier (baba-oğul) tarafından kaleme alınan araştırmaya göre ABD tarihinde ilk defa otizm azaldı. 
 
Resmi halk sağlığı verilerinin irdeleyen bu çalışmaya göre Californiada 1995 yılında yılda 120 civarında olan ortaya çıkan yeni otistik çocuk sayısı 2000de 600e ve 2003 yılında 800e fırlamıştır. 
 
2006nın başında vaka sayısı 1000in üzerinde beklenirken 620ye inmiştir. Yani reel olarak ", beklenilen sayıya göre ise %40 kadar azalmıştır.
 
Yıl
Yeni Ortaya çıkan olgu sayısı
1995 
2000 
2003 
2006
120 
600 
800 
620*
 
* Beklenen sayı 1000in üzeri
 
TÜRKİYEDE AŞI VE OTİZM HABERLERİ 
Geçen yıla kadar Türkiyede aşıların otizme yol açabileceğine dair haberler hiç yok değilse de son derece azdı. 
 
Konu 28 Ağustos 2005 Vatan Gazetesinde Korkunç şüphe 30 Ağustos 2005 Sabah Gazetesinde ise Aşı kurbanları başlığı ile manşete çıktı. 
 
Haber büyük yankı uyandırdı. 
 
Bu sırada bazı üniversite kuruluşları, pediatri dernekleri ve Tabip odaları bilimsel (!) verilere dayalı açıklamalarında hiçbir tehlikenin olmadığını, aşılardaki cıvanın düşük miktarda olduğunu, bir midyeninkinden daha az cıva içerdiğini söyleyerek aşı karşıtlarını yerin dibine batırdılar.
 
Hatta bu tarz düşünenleri aşı düşmanı ilan edip halkın sağlığını tehlikeye atmakla suçladılar. 
 
Fakat ABD ve Avrupa ülkeleri bu tip aşıları niçin yasaklamışlardı? 
 
ABD ve Danimarka daki aşı firmalarının ısmarladıkları ve sonuçlarını tahrif ettikleri araştırmaları bilimsel dayanak olarak ileri süren ülkemizin kanaat erbapları, cıva otizme yol açabilir diyenleri aşı düşmanı ilan edip suçladılar.
 
Peki bu üretici ülkeler, ucuz bir koruyucu olmasına rağmen kendi ülkelerinde sattıkları aşılardan cıvayı niye çıkartmışlardı? 
 
Bizimkiler kraldan çok kralcılar ya da bu konuda çok bilgisizler. İki durum da çok kötü. 
 
Karşı tarafa çamur atmak kolaydı, fakat otistik anne babaları ikna etmek mümkün görünmüyordu. 
 
Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyordu.
 
Birçok yüksek eğitimli ebeveyn, psikiatrlarınınbu safsatalarla uğraşmayın diye itiraz etmelerine rağmen çocuklarına detoksifikasyon işlemleri ve hiperbarik oksijen tedavisi yaptırıyorlar, özel diyetler uyguluyorlar ve çoğu kez de fayda görüyorlardı!
 
Hurafelere hiç de inanmayan bu insanlar hekimlerinden umut kestikleri için internette okuduğu şeyleri çocuklarına kendileri uygulamak zorunda kaldılar. 
 
Halbuki uygulamak istedikleri şeyler, DAN protokolü, son derece de bilimseldi. 
 
Neyse ki önlerinde örnek alacakları nükleer tıp uzmanı Dr. Cem Kınacı gibi idealist bilim adamları da vardı.
 
Gazetede çıkan haberlerden sonra birçok otistik çocuk ebeveyni kendi çocuklarının başına gelenlerin başkalarının çocuklarının başına gelmemesi için Sağlık Bakanlığına müracaat ettiler.
 
Yoğun baskı altında kalan Sağlık Bakanlığı geçen ağustosta bir açıklama yaparak bundan sonra timerosal içermeyen aşıların kullanılacağına dair söz verdi. 
 
Neyse bu da önemli bir ilerlemeydi. 
 
Artık mızrak çuvala sığmıyordu.
 
AŞILARDAKİ CİVA MİKTARLARI
 
1980 li yılların ortalarında sadece karma (difteri-tetanoz-boğmaca), çocuk felci ve kızamık aşıları uygulanıyordu ve bunlardan sadece karma aşı cıva (timerosal) içeriyordu.
 
İki yaşına kadar 4 kere aşılanan çocuk ortalama (4x25)= 100 µg timerosal alıyordu. 
 
1990 yılların başında menenjit (HiB) ve sarılık (Hepatit B) aşıları da rutin aşılar arasına katıldı. 
 
Böylece 2 yaşındaki bir çocuğun enjeksiyon yolu ile aldığı cıva miktarı 100 µg dan 237.5 µg a yükselmiş oldu (Bak Tablo 1).
 
Çoklu dozlarla yapılan toplu aşılamalarda ise tehlike daha da büyüyordu. 
 
Çünkü aşı şişesi iyi çalkalanmadıysa şişenin sonunda kalan bölümü alanlardaki cıva miktarı daha da yükseliyordu.
 
Tablo 1. Aşıların içerdiği cıva miktarları
Yıl
Aşı
Cıva/doz
Doz sayısı
Toplam cıva
Kümülatif cıva
1980 ortaları 
1980 sonları 
1990 başları
Karma (DTP) 
Menenjit (HiB) 
Sarılık (Hepatit B)
25 µg 
25 µg 
12.5 µg
3
100 µg 
100 µg 
37.5 µg
100 µg 
200 µg 
237.5 µg
 
TİMEROSAL NEDİR ? 
 
Timerosal aşıların içinde kullanılan bir koruyucudur, onların mikropla bulaşmasını engeller.
 
1920 li yıllarda piyasaya çıkmış 40 lı yıllardan itibaren de aşılarda kullanılmaya başlamıştır. 
 
Timerosalin %49.6 sı cıvadır; metabolize olduğunda etilcıva ve tiyosalisilata dönüşür.
 
Mikropları tahrip eden esas etken etil cıvadır. 
 
Akut cıva zehirlenmesi ölüme yol açarken kronik cıva zehirlenmesi kalp hastalığı, otizm, konuşma bozukluğu, hiperaktivite, havale gibi çok sayıda hastalığa neden olur.
 
Kronik cıva zehirlenmesinde görülen duyusal, nörolojik, motor, davranış nörotransmitter ve biyokimyasal bozuklukların aynısı otizmde de görülmektedir. 
 
Cıva etkisini nasıl göstermektedir? 
 
Cıva bileşiklerinin yağda erime özellikleri fazladır.
 
Beyin ve sinir sitemi hücrelerinin büyük bir bölümü yağdan oluştuğu için cıvadan en zarar görürler. 
 
Cıva özellikle membran (zar) yapısındaki proteinlere bağlanarak hücra zarlarının işlevlerini bozarlar; akıcılığı kaybolan membran sertleşerek hücrenin çabuk yaşlanmasına neden olur. 
 
Beyin hücrelerinde onlara özgü nörotübül denilen boncuk tarzında yapılar vardır. 
 
Cıva nörotübül yapımını sağlayan tubulin adlı yapıyı tahrip eder.
 
Cıva otizmin tek nedeni midir? 
 
Otistik çocukların önemli bir bölümünde kan ve doku cıva düzeyleri yüksektir. 
 
Ama her otistik çocukta civa yüksek değildir.
 
Yani cıva otizmin önemli bir nedenidir ama tek nedeni değildir. 
 
Kurşun, alüminyum gibi ağır metallerin yanında sütteki kazein, buğdaydaki glüten ya da çok sayıda başka nedenler de otizme yol açabilmektedir. 
 
Her cıvaya maruz kalan çocukta otizm niçin görülmemektedir?
 
Her cıvaya maruz kalan çocukta otizmin görülmemesi genetik, bağışıklık ve beslenme faktörlerinin olumlu etkilerine bağlıdır. 
 
Yapılan çalışmalar otistik çocukların çoğunun ağır metalleri diğerlerinden daha yavaş vücut dışına çıkartabildiklerini göstermektedir. 
 
Cıvanın toksisitesinden korunmak için cıva içeren aşılardan kaçınılması, fazla cıva biriken büyük balık ve deniz ürünlerinin tüketilmemesi, diş tedavilerinde amalgam kullanılmaması gerekir.
 
Aşıların içinde bulunan etil cıva toksik olmayan bir madde mi?
 
Balık ve deniz ürünlerinin içinde bulunan cıva, daha farklı bir molekül olup metil cıvadır.
 
Fakat hem etil cıva hem de metil cıva aynı derecede toksiktir.
 
Yani cıva cıvadır.
 
Yiyeceklerden mi aşılardan mı daha fazla cıva alıyoruz? 
 
Bu durum diyete göre değişir. Balık ve deniz ürünlerini fazla yiyen kişiler aşılara göre daha fazla cıva alabilirler ama, burada iki önemli unsur gözden kaçmamalıdır? 
 
1) Ağızdan alınan cıva sağlıklı gıdalar yiyen bağırsaktaki faydalı mikrop düzeni normal olan kişilerde kana geçmeden dışkı yolu ile atılabilirler. 
 
Halbuki aşılar iğne yolu ile verildiğinden cıva kesinlikle kana geçer. 
 
2) Aşı olan bir bebek doğduğu günden itibaren cıva ile tanışmaktadır. 
 
Halbuki genellikle hayatın ilk yılında deniz ürünlerini ya yememekte ya da çok az yemektedir. 
 
Beyin gelişiminin çok hızlı olduğu hayatın ilk aylarında ağır bir metalin ya da başka bir toksinin beyin üzerindeki hasarı daha fazla olmaktadır. 
 
Kan ve idrar seviyelerine bakmak ağır metal zehirlenmesinin derecesi hakkında tam bilgi verebilir mi? 
 
Kan ve idrar seviyelerine bakmak ağır metal zehirlenmesinin derecesi hakkında tam bilgi vermeyebilir. Dokularda birikim olmasına rağmen kan ve idrar düzeylerinin yüksek olmaması mümkündür. 
 
Zaten bu çocuklar ağır metalleri yavaş boşalttıkları için otistik olmaktadırlar. 
 
Bu gün için en iyi yöntem DMSA gibi boşaltmayı hızlandıran bir ilaçtan sonra idrardaki ağır metallere bakılmasıdır. 
 
Nadir durumlarda bu yöntem bile doku düzeylerini tam olarak göstermemektedir. 
 
Diyetimiz cıva ya da başka bir ağır metalin vücuda girmesini azaltabilir ve girenlerin eliminasyonunu hızlandırabilir mi? 
 
Aşağıdaki diyet ve takviyeler cıva ve diğer ağır metallerin detoksifikasyonuna yardımcı olur. 
 
- Taş devri diyeti (un ve şekerden fakir, et, süt ürünleri,taze sebze ve meyveden zengindir) 
- Yararlı bağırsak mikropları (kefir, ekşiyen yoğurt, turşu vb) 
- Kabızlığın engellenmesi ve günde 2-3 kez dışkıya çıkılması (magnezyum, yeşil yapraklılar, kefir, yoğurt) 
- Sarımsak: içerdiği kükürt ile cıvayı uzaklaştırır 
- Selenyum 
- Çinko 
- Askorbik asit (C vitamini) 
- Balık yağı 
 
Cıva ya da başka bir ağır metalin eliminasyonu ilaçlar ile hızlandırabilir mi?
 
Cıva, kurşun gibi ağır metaller DMSA ya da DMPS ile suda eriyen bileşikler yaparlar ve idrar yolu ile atılabilirler.
 
Bu ilaçlar ağır metalleri etkili bir şekilde vücuttan uzaklaştırırlar. DMPS nin yan etkileri DMSA dan daha azdır. 
 
Hangi aşıları yaptıralım? 
 
Timerosal sadece karma aşı, hepatit (sarılık) aşısı, menenjit(HiB) aşısı ve grip aşılarında bulunabilmektedir.
 
Bakanlığın sağlık ocaklarında yaptırdığı karma aşı, hepatit (sarılık) aşısı, menenjit(HiB) aşısı timerosal içerirken, eczanelerde satılan bu aşıların çoğu artık timerosal içermemektedir.
 
Grip aşısı ise nerede satılırsa satılsın hala timerosal içermektedir. 
Ağızdan verilen felç aşısı ve kızamık aşısı timerosal içermediği için kullanılması sakıncalı değildir. 
 
Grip aşısı zorunlu bir aşı değildir, etkisi de kuşkuludur. 
 
O nedenle bu aşıyı kullandırmayı gerektiren özel bir hastalık yoksa grip aşısı yaptırmayın. 
 
Rizikolu bir durum mevcut değilse, cıva aşılar içinden çıkartılıncaya kadar karma aşılara 2. değil 5-6. aylarda başlanabilir.
 
Yine anne B hepatiti taşıyıcısı değilse Hepatit B (sarılık) aşısı da 5-6. aylara ertelenebilir.
 
Aşıları geciktirmakteki amaç, beyin gelişimi daha fazla tamamlamış olan bebeklerin beyinlerinin toksik maddelerden daha az etkilenmeleridir.
 
Ama bu kararı Sağlık Bakanlığının ilgili uzmanlara danışarak bir an önce alması gerekir. 
 
Her geçen gün çocuklarımızın aleyhine çalışmaktadır. 
Kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısı timerosal içermemesine rağmen neden otizme neden olmakla suçlanıyor? 
 
Kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısı timerosal içermese de otizme neden olabilir. 
 
Bağırsaktaki faydalı mikroplar (probiyotikler) Th1 adı verilen bağışıklık hücrelerinin yolunu uyarır.
 
Bu yolun uyarılması mantarlar ve virüslerin vücuttan uzaklaştırılmasını sağlar. 
 
Sezaryen doğum, anne sütünün kullanılmaması, doğal olmayan katkılı gıdaların aşırı tüketilmesi, ekşimeyen yoğutların ve kaymak bağlamayan pastörize ya da UHT teknolojisiyle üretilmiş sütlerin tüketilmesi, geleneksel fermante gıdaların (kefir, yoğurt, sirke vb) az tüketilmesi ve sık antibiyotik kullanılması bağırsaktaki faydalı mikrop düzenini büyük ölçüde alt üst eder. 
 
Bu sırada Th2 yolu ise aşırı uyarılır; sonuçta bağırsak geçirgenliği artar, bazı maddeler bağırsaktan kana sindirilmeden geçer.
 
Vücut tarafından düşman olarak algılanan bu maddeler bağışıklık sistemi tarafından tahrip edilir. 
 
Bu sırada sağlam dokular da bundan zarar görür. 
.
Astım, egzema, tiroidit ve çeşitli otoimmün hastalıklar oluşur.
 
Bu yeteri kadar sindirilemeden kana geçen maddeler arasında buğdaydaki glüten ve sütteki kazein de vardır ki otistik çocukların önemlice bir bölümünde bu maddelere karşı aşırı bir duyarlılık gelişir. 
 
Th1 yolunun yetersiz uyarılması halinde vücut mantarlar ve virüsler ile yeterli mücadele edemez. Bu nedenle Kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısındaki 3 virüs ile birden baş edemez. Yine aynı nedenden dolayı otistik çocuklarda mantar enfeksiyonları ve alerjik hastalıklar sıktır. 
Bu nedenle kızamık aşısı tek yapılmalıdır. Kızamıkçık ve kabakulak hastalıkları hafif geçirildiği için bu hastalıklara karşı aşılanma gerekmez. 
 
Aşı olmayan topluluklarda otizm nadir mi? 
Evet. Örneğin ABDde otizm sıklığı yakjaşık 1:150 iken, Ohio eyeletinde yaşayan ve dini nedenler ile aşı olmayan Amiş adlı etnik grupta bu oran yüz kat daha düşük olup 1:15,000dir. 
 
Otizmden korunmanın yolları 
Doğum öncesi tedbirler 
Hamile kalınmadan en az 6 ay önceden itibaren anne adaylarının aşağıdaki tedbirleri alması gerekir (Bu tedbirler birçok doğumsal anormalliği, prematüriteyi, düşük doğum tartısını ve birçok hastalığı da önleyecektir.
 
Varsa dişlerindeki civa içeren amalgam dolgu maddesinin çıkartılması. 
 
Cıva ve diğer ağır metaller içeren balık ve deniz ürünlerinin yenmemesi (hamsi ve sardalye gibi küçük balıklar daha az ağır metal içerir). 
 
Gebelik sırasında timerosal (cıva) içeren aşıların (grip, menenjit, tetanoz) aşılarının yaptırılmaması.
 
İhtiyaç halinde menenjit (Hib) ve tetanoz aşılarının timerosalsiz olanlarının yaptırılması (Grip aşılarının hepsi timerosal içerir. Hamilelere grip aşılarının yaptırılması gerekmez. 
 
Çünkü grip sağlıklı beslenen bir gebeyi genellikle fazla etkilemez. 
 
Kaldı ki grip aşılarının koruyuculukları da oldukça kuşkuludur). 
· Taş devri diyetinin yapılması (www.beslenmebulteni.com). 
· Unlu ve şekerli gıdalardan kaçınılması 
· Bol taze sebze ve meyve yenilmesi 
· Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren light hafif yiyecek ve içecek tüketilmemesi 
· Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yenmemesi 
· Yeterli balık yağı (omega-3) alınması (1-3 gram/gün). 
· Ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi omega-6 ve trans yağ asitlerinden zengin yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağların (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yenilmesi. 
· Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenilmesi. 
· Ekşimeyen yoğurtların, kaymak bağlamayan sütlerin tüketilmemesi. 
· Pastörize ve homojenize sütlerden mümkün olduğunca kaçınılması. UHT teknolojisi uygulanılmış olan kutu sütlerinin tüketilmemesi. 
· Özgür dolaşan hayvanların etinini ve yumurtasının yenilmesi 
· Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durulması. 
· D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenilmesi ya da D vitamini takviyesi alınılması (günde 2000 ünite kullanılması güvenlidir). 
· Kesinlikkle flor tablet takviyesinin yapılmaması, florlu diş macunu kullanılmaması, kullanılacaksa yutulmaması. 
Doğum sonrası bebekte alınacak ek tedbirler 
· Zaten zorunlu olan fenilketonüri taramasının yapılıp yapılmadığının kontrol edilmesi (fenilketonüri de otizme yol açan bir hastalıktır, yenidoğan bebeklein topuğundan bir damla kan alarak yapılır). 
· İlk altı ayı tek başına olmak üzere anne sütünün bir yıl ya da daha iyisi iki yıl boyunca alınması 
· Çocuklarda yutmayacaklarından emin oluncaya kadar florlu diş macunu ve ayrıca flor tableti verilmemesi (sodyum florür toksiktir). Diş çürüklerinin en önemli nedeninin unlu ve şekerli gıdalar olduğu unutulmamalı. 
· Cıva içeren aşıların yaptırılmaması. 
· Sağlık Bakanlığının belirttiği zorunlu aşılar dışındaki aşıların yaptırılmaması. 
· Günde 1 gram kadar balık yağı tüketilmesi. 
· Ek gıdaların doğal olmasına dikkat edilmesi ve un ve şeker içeren gıdaların mümkün olduğunca verilmemesi (bebekte de Taş devri diyetini uygulayın) 
· Bebeğin güneşlendirilmesi ya da D vitamini takviyesi verilmesi (günde 1000 ünite -10 damla D vit 3- kullanılması güvenlidir). 
Otistik çocuğun beslenmesi
 
Bu konuda geniş bilgi için otizm ve beslenme başlıklı yazımıza bakınız. (http://www.beslenmebulteni.com/beslenme/index.php). 
Prof. Dr. Ahmet Aydın (www.beslenmebulteni.com)
PSİKOPATLAR NİÇİN ÇOĞALIYOR?
PSİKOPATLAR NİÇİN ÇOĞALIYOR?
Prof. Dr. Bengi Semerci… 
 
Kısaca şöyle derler; domuzuna ve çocuğuna her istediğini verirsen, ilerde, besili bir domuzun ve domuz gibi bir çocuğun olur.
Şimdi makaleyi okuyabilirsiniz.
Genç çocuğu olanların dikkate alması gereken çok önemli bilgi.
Psikopatlar niçin çoğalıyor?
32 yaşındaki oğlu için gelen anne şikâyet ediyor: “Doğru dürüst okumadı ama okul bitti. Şimdi de iş beğenmiyor. Bulduğumuz işlere ‘yorucu, bana yakışmaz, bu paraya çalışılır mı’ gibi gerekçelerle gitmiyor. Bütün gün evde. ‘Onu getir, bunu al’ şeklinde emirler veriyor. Yapmak istemediğimizde ‘Beni doğurdunuz, yapmak zorundasınız, çocuğunuz değil miyim?’ diyor. Direnirsek üstümüze yürümeye başlıyor. Artık korkuyoruz. Ne yapabiliriz?”
Bir başka anne benzer şeyleri henüz 16 yaşındaki oğlu için anlatıyor. Her sabah özel şoförün okula götürdüğü, haftalık harcaması asgari ücretten fazla olan, kredi kartı ile istediğini alabilen ve bunların az olduğunu, okulu nasılsa bitireceğini, babasının işinin onu beklediğini ve bu nedenle gençliğini çalışarak geçirmesinin anlamsız olduğunu söyleyen, sabahlara kadar barlarda gezen, kızdığı zaman kendisine küfür eden, el kaldıran bir çocuk.
Bir baba, 14 yaşındaki çocuğunun kendisini yaraladığını ağlayarak anlatıyor ve benzer bir öyküyü aktarıyor.
Hepsinin son cümlesi benzer: “Doğduğundan beri bir dediğini iki etmedik, koruduk, sevdik. Hiçbir şeyini eksik bırakmadık. Niçin böyle oldu?”
Öğrencinin Jaguar marka arabası olur mu?’ tartışmaları bu konuyu ele almamı zorunlu hale getirdi. Yazmadan önce tartışmaları bir kez daha gözden geçirdim. Tartışılan konu: O öğrencinin Cumhurbaşkanı’na gitmesiymiş. Oysa tartışılması gereken konu: Çocukların kaç yaşında, nelere sahip olmalarının daha doğru olduğu olmalıydı. Çünkü özel üniversitelerin park yerlerine girdiğiniz zaman göreceğiniz araba markaları, tartışılan Jaguar’dan ucuz olmayacaktır.
Aslında üniversitelere gitmeye ve arabalara bakmaya bile gerek yok. Sokaklardaki, kaffelerdeki gençlere, hatta genç bile sayılamayacak küçük çocuklara bakın. Sadece kıyafetlerine değil, ellerindeki cep telefonlarına, taşıdıkları çantalara ve en önemlisi konuşmalarına bir bakın. Ailesi varlıklı olan çocuk ve gencin bunlara hakkı var mı? Herhalde vardır. Zaten tartışılması gereken de bu değil. Tartışılması gereken; çocuklara ve gençlere zamanı gelmeden alınanların ve izin verilen davranışların, onların gelişimine ve topluma nasıl zarar vereceği olmalıdır.
Çevreye ve kendine zarar verici davranışların olması, herkesin kendisine borçlu olduğunu düşünen ve bu nedenle isteklerinin hemen ve eksiksiz yerine getirilmesini isteyen, yapılmadığı zaman saldırganlaşan, emek sarf etmeyen, sorumluluklarını yerine getirmeyen kişileri 18 yaşın altındalarsa ‘davranım bozukluğuyla, üstünde ise ‘antisosyal kişilik bozukluğuyla tanımlıyoruz. Yaygın olarak bilinen adı ile bu kişilere ‘psikopat’ diyoruz. Son yıllarda bu sorunla ilgili başvurular giderek artıyor. Bu artışın en büyük nedeni; çocuk yetiştirme biçimimizdir.
SORUMSUZ VE DOYUMSUZ ÇOCUK
Doğduğundan beri bir dediği iki edilmeyen, her istediğine kavuşan, isteğinin yaşı ile uyumlu olup olmadığına bakılmayan, emek sarf etmeden, değerini bilmeden alınanları, yapılanları hak görerek yetişen bir çocuğun; sorumluluk sahibi, doyumlu, çalışarak kazanmanın erdemine inanan, bir şeyleri elde etmek için emek sarf etmesi gerektiğini bilerek çalışan bir birey olmasını beklemek mümkün mü?
Avrupalı ve Amerikalı aileleri ‘çocuklarına bakmıyorlar, yazları çalışmalarını istiyorlar’ diye kötüleyenlerin düşüncelerini gözden geçirmelerinde yarar var. Çocuklarımızı sevmekle onları doğru yetiştirmek arasındaki farkı anlamamıza yardımcı olur, diye daha önce de yayımladığım, ‘Geleceğin Psikopatlarını Yetiştirme Yolları’nı tekrar yayımlıyorum:
– Daha küçükken çocuğa istediği her şeyi vermeye başlayın! Bu şekilde o, herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır.
– Kötü sözler söylediği zaman gülün! Böylece o kendisinin akıllı olduğuna inanacaktır.
– Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı hiç öğretmeyin! 21 yaşına gelince kendi kararlarını, kendisi versin diye bekleyin!
– Yerde bıraktığı her şeyi kaldırın; kitaplarını, ayakkabılarını, kıyafetlerini… Onun için her şeyi siz yapın ki o, bütün sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın!
– Onun gözünün önünde sık sık kavga edin ki aile bir gün parçalanırsa çok fazla üzülmesin.
– Ona istediği kadar harçlık verin ki hiçbir zaman kendi parasını kazanmanın ne olduğunu öğrenmesin.
– Yiyecek, giyecek ve konforla ilgili bütün arzularını yerine getirin ki, istediklerine ulaşmak için çalışmak gerektiğini öğrenmesin.
– Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı daima onun tarafını tutun ki, onların hepsine karşı peşin hükümleri oluşsun.
– Bütün bunları ve benzerlerini yaparak yetiştirdiğiniz çocuğunuz bir gün suç islerse, kendisinden özür dileyin! Ama onu felaket dolu bir hayata hazırladığınız için kendinize teşekkür etmeyi ihmal etmeyin!!
(Bu belge, ABD Houston Polis Müdürlüğü tarafından hazırlandı ve kentteki tüm evlere ve okullara dağıtıldı.)

Prof. Dr. Bengi Semerci
Medensel Engel Nedir ?

ÖZÜR GRUBUNUN TANIMI VE özelliklerİ
Doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası dönemde herhangi bir nedene bağlı olarak
iskelet (kemik), kas ve sinir sistemindeki bozukluklar sonucu, bedensel yeteneklerini çeşitli
derecelerde kaybeden, toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük yaşamdaki gereksinimlerini
karşılamada güçlükleri olan, bu nedenlerle korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek
hizmetlerine ihtiyaç duyan kişiye bedensel özürlü; bu duruma yol açan durumlara ise bedensel özür
denir. Bedensel özürleri nedeni ile sağlıklı kişilerden farklılaşan ve eğitim hizmetlerinden gereğince
yararlanamayan bu bireylerde bilişsel, psiko sosyal ve duyusal gereksinimlerin yanı sıra hareket ve
fonksiyonel yeteneklerin geliştirilmesi de büyük önem taşımaktadır.

Çeşitli nedenlerle kaba ve ince motor gelişim becerileri olumsuz yönde etkilenmiş bu
kişilerin kendilerinden beklenen fonksiyonel hareket ve becerileri yerine getirmeleri değişik
derecelerde kısıtlanmıştır. Bu duruma yol açabilecek ve sıklıkla karşılaşılan nedenler aşağıda kısaca
tanımlanmıştır.
1.Serebral Palsi: SP (CP) şeklinde kısaltılmış olan bu hastalık grubu, gelişmekte olan beynin
(gebeliğin başlangıcından ikinci yaşın sonuna dek) değişik nedenlerle zarar görmesi sonucu ortaya
çıkan duyu, algı ve hareket bozukluğudur. Ortaya çıkan klinik tablonun ağırlığı, beynin zedelenme
derecesine, hasarın yerine ve bireyin yaşına bağlıdır. Oluşan tablo ilerleyici değildir. Bu tablonun
vücudun tamamını etkileyen şekli tetraparezi (kuadriparezi), daha çok bacakların etkilendiği şekli
diparezi (dipleji), vücudun bir yarısının etkilenmesi hemiparezi, tek kol veya tek bacak etkilenmesi
monoparezi olarak adlandırılır. Bu durum farklı şekillerde kendisini gösterir.
a. Spastik Tip: Kasın istem dışı sertliğini ifade eden bu durum; hareketlerin
yavaşlamasına, harekette kontrol güçlüğüne ve çeşitli hareket kayıplarına sebep olur.
b. Atetoit Tip: Hareket ve pozisyonlara bağlı olarak kaslar bazen sert bazen de
gevşektir. Hareketler istemsiz, yavaş ve sürüncemelidir.
c. Ataksik Tip: Duruş, denge bozuklukları, hareketlerde titreme ve koordinasyon
bozuklukları ile karakterizedir.
ç. Hipotonik Tip(Gevşek): Tüm vücut kaslarında yaygın gevşeklik söz konusudur.
d. Karışık Tip: SP'nin farklı tiplerine ait özellikleri bir arada taşır. Çoğunlukla atetoid
ve spastik tip birliktedir.
2. Merkezi Sinir Sistemini Etkileyen Dejeneratif, Metabolik ve Genetik Kökenli
Hastalıklar:Motor gelişim geriliğine bağlı hareket ve fonksiyon kayıplarına yol açar. (Down
sendromu, Subakut sklerozan panensefalit, Joubert sendromu, Rett sendromu, Prader-Willi
sendromu, Williams sendromu vb.)
3. Mental Motor Retardasyon (MMR) (Mental Motor Gerilik): Zekâ, duyu, algı ve motor
bozuklukların çeşitli oranlarda bir arada görüldüğü durumu ifade eden genel bir başlıktır.
4. Doğuştan Kol Felci (Brakial Pleksus Yaralanması): Doğum sırasında kola giden sinirlerin
zedelenmesine bağlı olarak ortaya çıkan, hareket ve duyuyu etkileyen felç tablosudur. Tek taraflıdır.
Etkilenen kolda tamamen bir felç tablosu olabileceği gibi ağırlıklı olarak elde ya da omuz
çevresindeki kasların zayıflığı ile de seyredebilir.
5. Omurilik Kapanma Defektleri (Spina Bifida-Meningomyelosel): Omuriliğin ve omurilik
sıvısının dışarıya doğru kese şeklinde fıtıklaştığı ve bacaklarda tek ya da çift taraflı değişen
derecelerde felçlere neden olan bir hastalıktır. Bazı hastalarda beyin omurilik sıvısının dolaşımının
- 5 -
beyin içinde kapalı kalması sonucu beyinde birikmesi ve buna bağlı başın büyüdüğü (hidrosefali)
görülebilir. Hidrosefali beyin gelişimini ciddi olarak engelleyebilecek bir durumdur.
6. Doğuştan Kas Hastalıkları: İskelet kas yapısındaki bozulma ve buna bağlı ilerleyici kas
güçsüzlüğü ile seyreden, doğumdan itibaren ortaya çıkan bir grup hastalıktır. Kas güçsüzlüğünün
yanı sıra eklem sertlikleri, şekil bozuklukları ve ilerleyici sakatlık meydana gelebilir.
7. Travmatik Nedenli Merkezi Sinir Sistemi Yaralanmaları: Çoğunlukla trafik kazası,
yüksekten düşme, ateşli silah yaralanmaları gibi kazalar sonucunda oluşmakta ve sinir sisteminde
geçici ya da kalıcı özre neden olmaktadır.
8. Süreğen Hastalıklardan Kaynaklanan Motor Gelişim Gerilikleri: Doğuştan ya da sonradan
oluşabilen, yaşam boyu devam eden ve /veya ilerleyici, ince ve kaba motor gelişim becerilerinde
yetersizlik ortaya çıkaran durumları tanımlar (epilepsi, osteogenesis imperfekta ).

Zihinsel Engel Nedir ?

Zihin engelliler, özel eğitime muhtaç çocuklar içerisinde oldukça önemli bir grubu oluşturmaktadır. Zihin engelli çocuklara ilişkin ilk tanımların 1800'lü yıllara dayandığı; (Simon, Binet, 1939; çaglar, 1979) daha açıklayıcı tanımların ise 1900'lü yıllarda yapıldığı gözlenmektedir (Eripek, 1996)
AAMR'nin yeni tanımlama ve sınıflandırma sisteminde zihinsel işlevlerdeki sınırlılıklar, zihinsel işlevlerdeki bu sınırlılıklarla ilişkili uyumsal beceri alanlarında sınırlılıklar gösterme durumu ile birlikte ele alınmakta ve değerlendirilmektedir. AAMR (1992) tanımının uyarlanmasında dört varsayımın dikkate alınması gerektiğini özellikle vurgulamaktadır. çünkü geçerli değerlendirmenin, ancak bu varsayımların dikkate alınmasıyla gerçekleştirilebileceği düşünülmektedir.

Geçerli değerlendirmede bireyin kültür ve dil farklılıkları olduğu kadar iletişim ve davranış özelliklerindeki farklılıklar da göz önünde bulundurulur. Bireyin kültür, dil, iletişim ve davranışlar gibi özelliklerinin göz önünde bulundurulmaması yapılacak değerlendirmeyi geçersiz kılabilir. Bu nedenle disiplinler arası bir ekip tarafından bireyin, gereksinimlerinin ve koşul çok yönlü olarak değerlendirilmesi gerekir.

Uyumsal becerilerde sınırlılıklar, bireyin yaşıt bulundukları tipik çevre koşullarında geçerlidir ve bireyin yardıma olan gereksinimi ile ilişkilidir. Bireyin yaşıt bulunduğu tipik çevre koşulları, bireyin yaşıt genel olarak yaşadıkları, öğrendikleri, çalıştıkları ve etkileşimde bulundukları ev, yakın çevre, okul, iş ve diğer ortamları ifade etmektedir. Yaşıt kavramı aynı zamanda bireylerin aynı kültür ve dil geçmişine sahip oldukları anlamını taşımaktadır. Uyumsal becerilerde sınırlılıkların belirlenmesi, bireyin gereksinim duyduğu hizmetleri ve çevrenin sunduğu yardımları içeren yardımların analizi ile birlikte ele alınmaktadır.

özel bazı uyumsal becerilerde görülen sınırlılıklar tüm becerilerde ve kişisel yeterliklerde de sınırlılıkların olacağıanlamına gelmez. Birey diğer uyumsal becerilerde ve kişisel yeterliklerde güçlü olabilir. Bireyler sıklıkla zihin engellilikten bağımsız bazı yeterliklerde güçlü olabilirler a) Birey, zihin engellilikle ilişkili uyumsal beceri sınırlılıklarından bağımsız olarak fiziksel ve sosyal yeterliklerde güçlü olabilir. b) Birey, belirli bir uyumsal beceri alanında (örneğin, sosyal beceriler) güçlü olabilirken, diğer beceri alanlarında (örneğin, iletişim) güçlük gösterebilir. c) Bireyin belirli bazı uyumsal becerileri güçlü olurken aynı alanda sınırlılıkları olabilir (örneğin, işlevsel matematikte, işlevsel okumada sınırlı ya da tersi). İnsanların belli bir alanda güçlü olup almadığına karar vermek görecelidir. Buna karar vermenin en iyi yolu diğer beceri alanlarındaki durumuna bakmaktır.

Genellikle, belirli bir süre sağlanan uygun yardımlarla zihin engelli bireyin yaşam islevlerinde ilerlemeler gerçekleşir. Uygun yardımlar; bireyin gereksinimlerine uygun hizmetleri, personeli ve düzenlenen ortamları kapsamaktadır. Her ne kadar zihin engellilik durumu yaşam boyu görülmese de, birçok bireyde yardıma duyulan gereksinim, uzunca bir süre; bazılarında ise zaman zaman devam edecektir. Gerçekte zihin engelli tüm bireyler etkili yardım hizmetleri sonucu olarak işlevlerini geliştirirler. Bu da onları daha bağımsız, üretici ve yaşadıkları toplumla daha bütünleşmiş duruma getirir. Eğer birey anlamlı bir gelişme kaydedemezse, bu durumda ona sağlanan yardımların etkili olup olmadığı, yapılan değişikliklerin uygun olup olmadığı soruları akla gelir. 
Yeni tanımın AAMR'nin daha önceki tanımlarıyla karşılaştırıldığında getirdiği en önemli yenilik, uyumsal davranışların tek tek sıralanması ve açıklanması olmuştur (Eripek, 1996; Smith, 1994). Bu tanımla uyumsal davranışlar kavramı açıklığa kavuşturulmuş ve 10 uyumsal beceri alanı belirlenmiştir (AAMR, 1992). Tanımda tek tek sıralanan ve açıklanan iletişim, özbakım, ev yaşamı, sosyal beceriler, toplumsal yararlılık, kendini yönetme, sağlık ve güvenlik, işlevsel akademik beceriler, boş zaman ve iş gibi uyumsal beceri alanları başarılı bir yaşam sürdürmenin temelinde yer almaktadır. Bu becerilerin ise, zihin engellilere ilişkin olan yazıda bağımsız yaşam becerileri kapsamında ele alındığı görülmektedir (Brolin, 1993; Snell, 1983; Smith, Patton, Ittenbach, 1994). Sonuç olarak, zihin engellilerin yardım gereksinimlerinin önemli bir bölümü sayılan uyumsal beceri alanları, bağımsız yaşam becerileriyle yakından ilişkili olmaktadır.
Bağımsız Yaşam Becerileri
Bağımsız yaşam becerileri, bireyin doğumundan başlayarak yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan beslenme, barınma ve sevgi gibi birincil gereksinimleri dışındaki tüm gereksinimlerini karşılamaya dönük geniş kapsamlı bir kavramdır. özünde çok büyük farklılıklar olmamakla birlikte değişik kaynaklarda bağımsız yaşam becerilerine ilişkin yapılan değişik sınıflandırmalara rastlanılmaktadır (Snell, 1983; AAMR, 1992; Eripek, 1996). Alan yazında sıklıkla sözü edilen gelişim alanları, (uyumsal davranışlar, toplumsal beceriler ve mesleki beceriler) bağımsız yaşam becerileri şemsiyesi altında toplanabilmektedir. Yapılan sınıflandırmaların en kapsamlı olanlarından biri ç 1'de verilmiştir. 
Bu sınıflandırmada görüldüğü gibi, bağımsız yaşam becerileri genel olarak, başarı için gerekli temel beceriler, uyum için gerekli beceriler, topluma uyum becerileri (günlük yaşam becerileri), mesleğe hazırlık ve mesleki beceriler olarak dört beceri alanına ayrılabilmektedir.

DAVRANIŞLAR

MURAT NOHUTÇU ÖZEL EĞİTİM VE REHABİLİTASYON MERKEZİ AİLE EĞİTİMİ VE REHBERLİK SERVİSİ

      D A V R A N I Ş  – 1

D A V R A N I Ş   B O Z U K L U K L A R I  :   

 Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı, iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar davranış bozukluklarına girer.

Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir. Bu ölçütler:

1-yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır. Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi bilmek gerekir. Örnek2 yaş çocuğu negativist, hareketlidir ve istenilen Şeyi yapmaz. Freud'un anal, Ericsson’un özerkliğe karşı kuşku ve utanç dönemine rastlayan bu yaşlarda çocuk, özerk bir birey olduğunu öğrenir. Kendisi istemeyince altının değiştirilmesini istemez, öpülmeyi reddeder.

3-5 yaş çocuğu dikkat çekmek ister. Hayal dünyası çok geniş olduğu için inanılmaz öyküler anlatabilir. Henüz yalanla yalan olmayanı ayırt edemezler. Bu nedenle bu yaşlardaki çocukların anlattıkları yalan olarak kabul edilmezken, 11-14 yaşlarındaki çocuklarda görülen yalan normalden sapan bir davranış olarak kabul edilir.

2-Yoğunluk:Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesindeki 2. Ölçüt yoğunluktur. Örnek: 5 yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu davranış başkasına fiziki zarar verme Şekline dönüşürse, davranış bozukluğu kategorisine girer.

3-Süreklilik: Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı bir biçimde ve uzun zaman devam ettirmesidir.

4-Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları beklenirken, davranışları ile erkeklere benzer saldırgan davranan kızların davranışları normalden sapan davranış kategorisine girer.

G E N E L    O L A R A K    D A V R A N I Ş    B O Z U K L U K L A R I N I N    N E D E N L E R I :

-Dikkat çekmek: Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde ya da yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış bozukluklarına yönelir.

-Ebeveynlere karşı güç kazanma isteği:

-İntikam alma isteği:Özellikle dayak yiyen, sevgi verilmeyen çocuk ana-babasından intikam almak ister. Aşırı otoriter ve baskıcı tutum, katı disiplin ana-babaya karşı öfke ve nefret duygularının gelişmesine ve buna paralel olarak başkaldırıcı bir bireyin oluşmasına neden olur.

—Yetersizlik:Çocuğun kendine güvensiz olması davranış bozukluklarına neden olur. Anne-babanın aşırı koruyucu, hoşgörülü tutumu, gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan bir kişi olur. Bu durum çocuğun kendi kendisine yetmesine olanak vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.

MURAT NOHUTÇU ÖZEL EĞİTİM VE REHABİLİTASYON MERKEZİ AİLE EĞİTİMİ VE REHBERLİK SERVİSİ

N O T : KURUMUMUZ  GEZİLEBİLİR     İHTİYAÇ  DUYANLARA  DESTEK  VERİLİR


  –  D A V R A N I Ş       : -  2

DAVRANIŞ   BOZUKLUĞU   OLAN   ÇOCUKLARLA   OLUMLU   İLİŞKİ   NASIL   KURULUR  ?

1-karşılıklı saygı: Azarlamak, bağırmak, vurmak, susturmak, tutarsız davranmak çocuğa saygısızlığın göstergesidir. Her ana-baba çocuklarına saygı göstermeyi öğrenmelidir. Her çocuk ayrı bir birey olarak ele alınıp, fikirleri sorulmalı ve fikirlerine saygı gösterilmelidir.

2-Çocuğa zaman ayırmak: Çocukla ilgilenmek, zaman ayırmak gerekir. Birlikte geçirilecek zaman nicelik değil, nitelik olarak önemlidir. Birlikte çocuğun hoşlanacağı faaliyetler yapılabilir.

3-Cesaretlendirme: Çocuğun kendine güvenmesini isteniyorsa, önce anne-baba çocuğa güvenmelidir. Çocuğun çabasını övmeli ve yüreklendirmelidir. Cesaretlendirme çocuğun kendini değerli algılayabilmesi için çok önemlidir. Cesaretlendirme çocuğu olduğu gibi kabul edip, kendi olduğu için değer vermektir.

4-Sevgiyi anlatmak:Çocuğun kendini güvenli hissedebilmesi için, en azından sevildiğini bilmesi ve sevmesi gerekir.

S A L D I R G A N L I K  :

Saldırganlık küçük çocuklarda normal bir tepki biçimidir. Çocuğun güvenlik, mutluluk ya da başka bir gereksiniminin Şekil değiştirerek başka bir biçimde ortaya çıkmasıdır. Saldırganlığı kişisel bir yaralanmanın bir başka Şekilde sonuçlanması olarak tanımlayabiliriz. Bu yaralanma sonucunda çocuğun akranlarına vurması, ısırması, eşyaları fırlatması, tekmelemesi, tükürmesi ve zarar vermeyi amaçlayan tehditler Şeklinde sözel saldırılarda bulunmasıdır.

Sürekli ve aşırı biçimde saldırgan olan çocuk sinirli, anlaşılmaz, eyleme hazır ve aşırı geçimsizdir. İlişkileri gergin ve sürtüşmelidir. Hemen parlar ve kavgaya hazırdır. Durmadan kuralları çiğner ve ceza görür. Bu çocuklar cezadan etkilenmez ya da kısa süreli etkilenmiş gibi görünürler. Olağan anlaşmazlıkları bile bilek gücüyle çözmeye çalışırlar. Tepkileri ölçüsüz ve durumla orantısızdır. Öfkesini yenemez ve hep kendini haklı çıkarmaya çalışır. Bu çocuklar evde okulda sürekli sorun yaratırlar ve yetişkinlerle sürekli çatışma içindedirler. Genellikle erkek çocuklar daha saldırgandırlar.

S A L D I R G A N L I Ğ I N     N E D E N L E R İ  :

1-Saldırgan davranışların ebeveynler tarafından ödüllendirilmesi. Geleneksel kültürün erkek çocuğun saldırganlığını onaylaması ( Örnek: Parkta  iki çocuk birbirini döver. Biri daha çok dayak yerse, annesinin çocuğunun kendisini savunamadığı düşüncesiyle üzülmesi)

2-Çocuğun yetişkinlerden katı ceza, anlayışsızlık ve yetersiz sevgi görmesi

3-Babanın uzun süreli yokluğunda, annenin sürekli çocuğun etrafında olmasıyla ortaya çıkan feministtik ortam

4-TV. Ve kitle iletişimim araçlarının olumsuz etkisi(Kurtlar Vadisi örneği L)

5-Ana-baba tutumlarının olumsuzluğu, çocukla aralarındaki iletişimin iyi olmaması

6-Çocuğun ana-babasından dayak yemesi

7-Beyin zarı iltihabı, beyin zedelenmesi gibi fizyolojik sorunlar

S A L D I R G A N    D A V R A N I Ş L A R I    N A S I L    Ö N L E Y E B İ L İ R İ Z  ?

1-herşeyden önce ana-baba çocuğa saldırganlık modeli olmamalıdır.(Evde dayak yiyen bir çocuk varsa kardeşini dövüyor. Kardeşi yoksa okulda en ufak bir sorunda arkadaşına vuruyor. Ya da hayvanlara eziyet ediyor.)Çünkü dayak herkes için olumsuz duygular yaratır.

2-Çok fazla saldırgan davranışlara tolerans gösterilmemelidir. Çocuğun istekleri bu tip davranışlar yapınca yerine getiriliyorsa, çocuk isteklerini yaptırmada araç olarak görmeye başlar. Bu yolla istekleri yerine getirilmemelidir. Saldırgan davranışlar ödüllendirilmemeli ve onun bu davranışının istenmeyen bir davranış olduğu hemen gösterilmelidir.

3-Saldırgan davranışlar kesinlikle dayakla cezalandırılmamalıdır. Ana-babanın ilgisi sevgisi azaldığında ve fiziksel cezalar uzun süre devam ettiğinde, çocukta saldırgan, asi, sorumsuz davranışlar gelişir. Saldırgan davranışlar ortaya çıktığında, yetişkinler sakin davranmalı, anormal duygusal tepkiler yerine ben dilini kullanmalıdır.(Böyle davrandığın için üzüldüm) Dayak saldırgan davranışın hemen bitiminde uygulandığı zaman, onun hemen kesilmesini sağlayabilir ancak, çocukta düşmanca duygular geliştirir.

4-Çocuk gergin ve sinirliyken onunla tartışmamalı, sakinleşmesini beklemeli ve daha sonra davranışı ile ilgili konuşulmalıdır.

5-Çocuğa sosyal olgunluğuna uygun çeşitli sorumluluklar verilmeli, başarabileceği kadarıyla birçok Şeyleri başlatıp, bitirmesi sağlanmalıdır. Çocuk başarma duygusunu yaşamalıdır.

6-Çocuğa bu davranışın dezavantajları gösterilmelidir. Saldırgan davranışları ile isteklerini elde edemeyeceğini, istediği Şeyleri kaybettiğini görmeli ve yaşamalıdır.

7-Olumlu davranışı pekiştirme:Ana-baba ve diğer yetişkinler çocuğun olumlu davranışını görüp, olumsuz davranışı görmemezlikten gelmelidir. Çocuk bu davranışı yapmadığında sözel olarak ödüllendirilmelidir. Örnek:10dk. Kavga etmeden ve bağırmadan oynadığında bu sözel olarak ödüllendirme.

8-Çocuğun dışarıda oynamasına izin verme, bu çocuğun gerilimini azaltır ve enerjisini boşaltma imkânı sağlar.

9-Saldırgan davranış diğer çocukların güvenliğini ciddi bir Şekilde tehdit etmedikçe bu davranışın üstünde durmamak gerekir.

10-Kendi kendine konuşma: Çocuk oldukça dürtüsel  davranıyorsa ve onun bu yönünü kontrol etmede güçlük yaşanıyorsa; çocuğa başkalarına vuracağı zaman, kendi kendini engelleyici cümleler söylemesi öğretilebilir. Örnek: 10'na kadar say ve ona vurma gibi.

11-Çocuk saldırgan modellerle karşı karşıya getirilmemelidir. TV deki Şiddet içeren programları seyretmesi engellenmelidir. Eğer kesinlikle engel olunamıyorsa, ana-baba çocukla birlikte seyrederek Şiddetin sonuçlarını tartışabilirler. Ayrıca bu Şiddet filmlerinin gerçek yaşamın modeli değil, kurmaca olduğu çocuğa anlatılabilir.

12-Kızgınlıktan kurtulmak için alternatifler bulunabilir. Yumruklanabilen kil, çakılabilen çiviler, resim çizme, boyama çocuğun kızgınlık duygularını kontrol altına almayı sağlayabilir. Ayrıca futbol, basketbol gibi sporlar kabul gören çıkış yollarıdır.

13-Her yaş ve dönemde çocuğun temel ihtiyaçları zamanında yerine getirilmelidir.

14-Bu çocukların özellikle baba ile daha çok birlikte olması sağlanmalıdır.

15-Anne-babalar bu çocuklarla iletişim kurarken ben dilini kullanmalıdır. Örnek:Böyle kavga ettiğin zaman rahatsız oluyorum, üzülüyorum gibi. Kişiler duygu, düşünce ve ihtiyaçlarını davranış anında dile getirmelidir.

Ç A L M A

Çalma, kendine açıkça ait olmayan bir eşyayı izinsiz olarak alıp ona sahip olmasıdır. Başlangıçta davranış bozukluğu ölçütlerini ele almıştık. Çocuğun dönem özelliklerini iyi bilmemiz gerekir.

Örnek : 2 yaşındaki bir çocukta sahip olma kavramı gelişmediği için, her şeyin kendisinin olduğunu düşünür. Senin, benim, onun kavramlarını ayırt edemez. Çocuk zamanla kendisinin olanla olmayanı ayırt etmeye başlar, ama bencil tutumu uzun süre devam eder.3-4 yaşlarında çocuk sormadan bir şeyin alınmayacağını bilir, ama karşı koyamaz. İlkokul un 1.-2. Sınıflarında çocukların birbirlerinin renkli kalem, silgi vb. Gözü kalır. Bu yaşlardaki diğerlerinin eşyalarını alma davranışını çalma olarak kabul etmiyoruz.

Okul çağlarında görülen ve sık tekrarlanan çalmalar üzerinde önemle durmak gerekir. 10 yaşından sonra sürekli olarak devam ederse bu çocukta ciddi bir duygusal bozukluğun göstergesidir ve profesyonel yardım almak gerekir.

N E D E N L E R İ

1-Çocuğa yeterli harçlık verilmemesi:Çocuğun temel ihtiyaçlarının karşılanmaması

2-Çocuğun hayatında önemli bir yoksunluk:Böylece çalma sembolik olarak ana-babanın sevgi, ilgi eksikliğinin yerini tutar. Sevilmediğini düşünen çocuk, ilgi çekmek için çalabilir. Bazen ana- baba kaybından sonrada ortaya çıkabilir. Genellikle çalma davranışı gösteren çocukların, alkolik veya suçlu ana-babalar tarafından yetiştirildiği ve ihmal edildiği belirlenmiştir.

3-Çocukta mülkiyet fikrinin gelişmemiş olması:

4-Intikam almak:Örnek:başarılı bir çocukla kıyaslanan bir çocuk, ondan intikam almak için eşyalarını alabilir. Çocuk otoriter ana-baba ya da öğretmenden intikam almak için de çalabilir.

5-Ana-babanın çocuğun yaptığı bu davranıştan bilinçaltı zevk alması:Çocuk bunu hisseder ve çalmaya devam eder.

6-Çocuk özdeşleşmek için kendine kötü örnek seçmiş olabilir:Çocuk bir grubun onayını almak için yapabilir. Amaç çalmak değil, başkalarına yaranmaktır.

7-Özgüvenini artırmak için:Bazı çocuklar kendi güçlerini, erkekliklerini kanıtlamak için yaparlar.

8-Çocuğun anne-baba ile hesaplaşmasının bir yolu olabilir:

9-Depresyon, yeni doğan kardeşe duyulan kıskançlık veya öfkenin çocukta yarattığı stresin göstergesi olabilir. Örnek :Eşine kızan bir annenin çocuğa bağırması.

N A S I L    Ö N L E N I R   ?

1-Değerleri Öğrenmek:Çocuğa dürüstlük ve başkalarının mülküne önem verme öğretilmelidir. Anne-baba örnek olmalıdır.

2-Örnek oluşturma:Önce anne-baba çocuğa örnek olmalıdır. Başkasına ait eşyalar alınmamalı, bulunmuş eşyalar geri götürülmeli, diğer insanlar kandırılmamalıdır. Otelden havlu alan baba örneği ver.

3-İletişimi güçlendirmek:Eğer evde çocuk yakın ilişkiden yoksunsa, yeterli zaman ayrılmıyorsa, aile bireyleri arasındaki ilişki güçlendirilmelidir

4-Çocuğa belirli bir miktarda harçlık verilmelidir. Çocuğun gereksinimlerini karşılayabilecek belirli bir harçlık mutlaka verilmelidir. Çocuk ihtiyacı olduğunda tekrar alabileceğini bilmelidir. Kumbara anlat.

5-Mülkiyet hakları:Çocuğa ihtiyacı olduğunda,  kendisine ait olmayan bir eşyayı nasıl ödünç alabileceği ve bunu nasıl geri vereceği öğretilmelidir.

6-Etrafta bozuk para gibi cezbedici eşyalar bırakılmamalıdır.

7-Çocuğun kendisine ait eşyaları olmalıdır. Çocuğun en azından bir kaç eşyası olmalıdır. Anne-baba çocuğun eşyalarını kullanacağı zaman ondan izin almalıdır.

MURAT NOHUTÇU ÖZEL EĞİTİM VE REHABİLİTASYON MERKEZİ AİLE EĞİTİMİ VE REHBERLİK SERVİSİ


-D A V R A N I Ş       :  - 3

A N A   -   B A B A    T U T U M L A R I

Çocuklarda görülen davranış bozuklukları arasında ana-babaları en çok endişelendiren çalmadır. Çünkü bu davranışı tipik suçlu davranışı olarak görürler ve korku duyarlar. Ana-babalar genellikle Şu tepkileri gösterirler.

-Çocuğu cezalandırma, dayak

-polisle korkutma

-Çözüme yönelik bir şey yapmama.

Peki, çalma davranışı gösteren çocuğa nasıl davranalım?

N A S I L    D A V R A N I L I R  ?

1-aşırı tepki göstermemek gerekir. Kesinlikle fiziksel ceza verilmemelidir. Ana-baba bağırıp çağırmadan, olayı onaylamadığını göstermelidir,

2-Çocuğu kötü olarak damgalamamak gerekir. Çocuğun sadece o andaki yaptığı davranış eleştirilmelidir.

3-Çocuğun aldığı eşyayı geri vermesi sağlanmalıdır. Çocuk aldığı eşyayı kendisi özür dileyerek geri vermelidir. Eğer eşya kırılmış ya da bozulmuşsa yenisi alınmalı ve parası çocuğun harçlığından ödetilmelidir. Çocuğun harçlığı tamamen kesilmemelidir.

4-Çocukla konuşarak, sorun çözme yöntemi denenebilir. Çocuktan bu durumu net bir Şekilde tanımlaması istenir. Örnek:"eşyayı alırken aklından neler geçiyordu?" Diye sorabilirsiniz.

5-Çocuğunuzun hatalı davranışı iş yaparak ödemesini sağlayın. “Ali arkadaşının kalemini almana çok üzüldüm. Kuralı biliyorsun. Yalnızca sana ait eşyalara sahip olabilirsin. Şimdi arkadaşına kalemini geri vereceksin. Kuralı bozduğun için bazı işler yapmanı istiyorum. Balkonu yıkayacaksın"  Eğer çocuk yapmak istemezse o zaman sinirlenmeden "ya söylediklerimi yaparsın ya da istediklerini yapma hakkını kaybedersin " diyebilirsiniz.

6-Şüphelenilen durumlarda çocukla konuşmak gerekir. "Benim cüzdanımdan para alıp almadığından emin değilim, fakat sana çok gerektiği için aldıysan ve eğer geri verirsen seninle gurur duyacağım. Benim seninle gurur duymamdan daha önemlisi senin kendinle gurur duyman. "Şeklinde bir konuşma aldığı eşyayı geri vermesini sağlayabilir.

Y A L A N

Günlük yaşamımızda hemen hemen hepimiz yalana başvururuz. Ör; arkadaşımıza "bugün seninle olmayı canım istemiyor" yerine, "işim var" deriz. Çünkü gerçeği söylersek onu inciteceğimizden korkarız. Yalan herkesçe ayıplanan bir davranıştır. Genellikle kendi yalanımızı gerekli, diğer insanların söylediği yalanı büyük yalan olarak görürüz.

Başkalarını bilerek aldatmak amacıyla söylenen yalanlar, gerçek yalanlardır. Aslında çocukların yalanları, yetişkinlerin yalanlarının yanında masum kalır. Çünkü;  onların yalanları aldatma amacı gütmez. Çocuk gerçeği iyi değerlendiremediği için, gördüklerini çarpıtarak anlatır ve uydurur. Kimi ana-baba çocuğun olmamış Şeyleri olmuş gibi anlatmasını yalan sayar. Bunları dinlemek ve olduğu gibi kabul etmek yerine çocuğu suçlar. 3-5 yaş çocuğunun hayal dünyası çok geniş olduğu için inanılmaz öyküler anlatırlar ve bu dönemde yalan ile yalan olmayanı ayırt edemezler.

1- Hayali Yalanlar:Küçük çocuklar gerçeği iyi değerlendiremedikleri için uydururlar. Yetişkinler bunları yalan olarak görür.

2-Taklit Yalanlar:Çocuklar ana-babayı örnek alır. Ana-babanın yalanına tanık olan çocuk, yalan söylemeyi öğrenir. Örnek:Doktora gidiyoruz diye gezmeye giden anne-baba çocuğun yalan söylemesine zemin hazırlar.

3-Sosyal Yalanlar:Bunlar en yaygın olan yalanlardır. Bir yere gideceğimiz zaman, gitmek istemiyorsak, "hastayım " deriz.

4-Savunma Yalanları:Çocuk kendini korumak için yalan söyler. Çocuk sık sık eleştiriliyorsa, sert tepki gösteriliyorsa, mükemmelliğe zorlanıyorsa çocuk yalana başvurabilir. Çocuk doğru söylediğinde "yalan söylüyorsun" diye suçlanan çocukta, bu yalanların alışkanlık haline gelmesine neden olur.

5-yüceltilmiş Yalanlar:başkalarının hayranlığını kazanmak için söylenen yalanlardır.

Bazen de çocuklar bir özlemini dile getirmek için yalan söyler. Örnek:Babasız bir çocuğun "babam var" demesi gibi. Normal yollardan takdir edilmeyen çocuk, yalana başvuracaktır. “Annem öldü" diyen bir çocuk, kardeş doğumu ile birlikte ilgisiz kaldığı için böyle söylemektedir.

N A S I L    Ö N L E N I R   ?

1-yetişkinler örnek olmalıdır. Eğer anne-baba başkalarına yalan söyleyecek olursa, çocuğun dürüstlüğün önemini anlaması çok güç olacaktır. Çocuklar hangi yaşta olursa olsun yaşına uygun bir dille doğruyu söylemek gerekir.

2-aşırı tepki göstermemek gerekir. Yumuşak ve hoşgörülü olmalı ve cezadan kaçınmalıdır. Aşırı tepki göstermek, çocuğun sizin öfkenizden korunmak için, yalan söylemeye devam etmesine yol açar.

3-Çocuklardan başaramayacakları Şeyler beklememelidir.

4-Fazla baskıdan kaçınmalı ve koyduğumuz kurallarla çocuğun yaşamını fazla sınırlamamalıyız.

5-Çocuğu yetişkinler araç olarak kullanmamalıdır. Örnek:Anne ya da babanın çocuğa yalan söyletmesi. Annenin "bu yaptığımızı baban duymasın" demesi.

6-Gizli polis gibi çocuğu sorgulamamalı: Örnek: "Doğru söylersen ceza vermeyeceğim" dedikten sonra, çocuk doğruyu söyleyince “biliyordum" diyerek tepki vermek ya da dayak, çocukta yalanı pekiştirir. Çünkü çocuk doğruyu söyleyince olumsuzlukla karşılaşmaktadır.

7-Çocuğun diğer çocuklarla kıyaslanmaması gerekir.

8-Ana-baba-çocuk iletişiminin olumlu olması gerekir. Çocuk istek, sıkıntı, kaygı ve endişelerini bizimle konuşabilmelidir. Çocuğu dinlemek ve çözüm yollarını kendisinin bulmasına yardımcı olmak gerekir.

9-Yalan söylediği için çocuğu suçlamamak gerekir. “Yalancı" etiketi yapıştırılmış olan bir çocuk, bu etiketin gereklerini yerine getirecektir, çünkü yaptığı işin kendini yansıttığına inanır. Bu davranışı onaylamasak bile, Çocuğumuzun kişiliğini bu davranıştan ayrı tutmak gerekir. Salt kendisi olduğu için onu sevdiğinizi çocuğunuzun anlamasına yardımcı olun.

10-Doğrudan emin olmak için kontrol edin. Çocuğa "ödevin bitti mi" diye sormak yerine "ödevini görmek istiyorum" deyin. Bu davranış hem kontrol edileceği için ödevini düzgün yapmasını sağlar hem de sonucundan çekindiği için yalan söylemez.

K Ü F Ü R

Küfür üç temel gruba ayrılır.

-Ya beddua etmek ya da birine zarar verilmesi dileğini yansıtan konuşma biçimi

-Cinsel içerikli küfürler, müstehcen konuşmalar

-Kişiliğe yönelik küfürler.  Manyak,  salak...

N E D E N L E R İ

1-Dikkat çekme:Bazı çocuklar ana-babadan yeterli ilgiyi göremiyorlarsa, dikkat çekmek için küfrederler.

2-Sarsılma:Bazı çocuklar için yetişkinleri Şok etme, rahatsız etme eğlenceli olabilir.

3-Ağızdan kaçıverme:İnsanlarda engellenme ya da kızgınlık hissedildiğinde ya da fiziksel bir gerginlik olduğunda küfrün ağızdan çıkıvermesi çok doğaldır. Çok engellenen, yaşama alanı çok daraltılan çocuk, kızgınlık olarak küfredebilir.

4-Savunma:Bazıları için kötü söz söyleme bir savunma davranışıdır. Küfür etmenin tam anlamıyla yasak olduğu çevrede yetişenler, isyan ederek bağımsızlıklarını göstermek isterler.

5-Olgunlaşma:Bazen de çocuklar yetişkin olmanın bir sembolü olarak, kötü söz söylerler.

6-Akranları tarafından onaylanması:

7-Çocukça bir zevk:Küçük çocuklarda banyo ve ona ilişkin konuşmak, çocuklarda bir tür çocuksu seksüel zevk alma durumu ortaya çıkarmaktadır.

N E  Y A P I L M A L I D I R?

1-Örnek oluşturma:Eğer kaba ve küfürlü bir konuşma eğilimini kendinizde engelleyebiliyorsanız, çocuğunuzda bu kontrolü sizi taklit ederek öğrenecektir.

2-Dürtülerini ifade edebilme:Eğer çocuk, size olan kızgınlıklarını rahatlıkla dile getirebiliyorsa, bu özgürlüğe sahip ise, olumsuz duygularını belirtmek için daha az küfürlü sözcük kullanacaktır.

3-Tartışma:Bu kelimeler bir kağıda yazılarak tanımlanır ve daha sonra tartışılır.

4-Önemsememek:Çocuklar kötü sözcükler kullandığında, anne-babalar bu duruma pek fazla üzülüp şaşırmıyorlarsa, çocukların bu sözcükleri söylemeleri için bir nedenleri kalmayabilir.

5-"Dilsizlik Oyunu”:Ana-babalar böyle durumlarda Şoke olmaktan çok, sessizlik oyunu oynayarak çocuğu yönlendirebilirler. "senin kullandığın kelimenin anlamı nedir?", "anlamıyorum", denilerek çocuktan yanıtlaması istenir.

6-Yaratıcı olmaya özendirmek:Yaratıcı uğraşlar, yazınsal faaliyetler, spor vb. Yaratıcılığı artırıp kötü söz kullanımını engeller.

7-Kötü sözcüklerin yıpratılması:Çocuk bu kelimeyi kullandığında 5 dakika boyunca bu kelimeyi söylemesini isteyin. Büyük olasılıkla bir daha kullanmayacaktır. Söylemek istemediği zaman, ancak kötü sözcüğü kullanmaktan dolayı verilen cezayı uyguladıktan sonra, istediğini yapabileceğini söyleyin.

8-Ciddi cezalandırmama:Eğer çocuğunuzu, döverek, bağırarak, tehdit ederek cezalandırırsanız; çocuğunuz bu kelimeleri yakalanıp cezalandırılmamak için, gizlice kullanmayı öğrenir.

Uygun olmayan bu sözcüklerin yerine, uygun kabul edilebilir sözcükler kullanması için çocuğu bilgilendirmek gerekir. Çocuk olumlu sözcük kullandığında, çocuğun övülmesi teşvik edilmesi gerekir.

MURAT NOHUTÇU ÖZEL EĞİTİM VE REHABİLİTASYON MERKEZİ AİLE EĞİTİMİ VE REHBERLİK SERVİSİ

BU VE BENZERİ DAVRANIŞ SORUNLARI YAŞAYAN AİLELERİN KURUMUMUZ REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK SERVİSİNE BAŞVURMALARI HALİNDE ÇÖZÜM İÇİN YARDIMCI OLUNUR…

 
SEREBRAL PALSİ (CP)

SEREBRAL PALSİ (CP)

Serebral palsi (cp) doğum önceside,doğum sırasında veya doğum sonrasında çeşitli nedenlerden dolayı çocukta meydana gelen nörolojik beyin hasarıdır.

Beyinde hasarın oluştuğu bölgenin yeri ve büyüklüğüne bağlı olarak değişik fonksiyonel kayıplar,motor ve duyusal problemler ortaya cıkar.

CP nin oluşumunda ;

Doğumdan önce (hamilelik sırasında) etkili olan faktörlerden bazıları şunlardır :

-Akraba evliliği           

-Bazı ilaçların yan etkileri

-Enfeksiyonlar               

-Kazalar

-Metabolik Hastalıklar    

- Zehirlenmeler

-Şeker hastalığı                 

-Kan uyuşmazlığı

Doğum sırasında etkili olan bazı faktörler:

-Geç ve zor doğum   

-bebeğin makattan gelmesi

-Prematüre doğum(erken doğum)

-Kordon dolanması  

-Hatalı forceps kullanımı

Doğum sonrası etkili olan bazı faktörler :

-Enfeksiyonlar (menenjit gibi)

-Beyinde hasar yapan kazalar,darbeler

-Zehirlenmeler     

-Yüksek ateşli havaleler

-Nörolojik hastalıklar  -Tümörler

-Kan şekerininin aşırı düşmesi.

-Belirtilen bu nedenlerden bir tanesi veya birkaçı birlikte serebral palsiye neden olabilir.

CP nin sınıflandırılması şu şekildedir:

1-Klinik Bulgulara Göre

a)ataksik b)spastik c)diskinetik

2)Tutulan ekstremitelerin dağılımına göre

a)Dipleji

b)Parapleji

c)Monopleji

d)Tripleji

e)kuadripleji

f)hemipleji

Hastalar hafif ,orta veya ağır düzeyde etkilenebilir ve buna bağlı olarak her hastanın farklı fonksiyonel problemleri olur.

CP li hastalarda görülen genel fiziksel sorunlar şunlardır :

-Motor bozukluklar

-Spastisite

-koordinasyon yetersizliği

-Güçsüzlük

-Atetoz

-Rijidite

-Tremor

-Kontraktür

-Denge bozukluğu

-Kondisyon yetersizliği

Bunlarla birlikte başka problemler de görülebilir.Görme ve işitme kaybı,konuşma bozukluğu zihinsel problemler,algılama sorunları,davranış bozuklukları gibi..

CP de erken tanı ve tedavi çok önemlidir.Erken tanı ve tedaviyle kalıcı fonksiyon ,motor ve duyusal kayıpların önüne geçilebilir.

CP de medikal tedavinin yanında FİZYOTERAPİ ve REHABİLİTASYON, psikolojik tedavi,beslenmenin düzenlenmesi, özel eğitim ve ortezleme de çok önemlidir.

CP li HASTALARDA FİZYOTERAPİ ve REHABİLİTASYON

CP li hastaların fizyoterapi programı hastanın yaşı ve fonksiyonel durumuna göre belirlenmelidir. Hastanın ihtiyaç duyduğu FİZYOTERAPİ programı uzman hekimin teşhisi ve yönlendirmesi sonrasında Fizyoterapist tarafından belirlenir ve uygulanır

Fizyoterapi programında fonksiyonel amaçlar doğrultusunda;yapılacak egzersiz,gerekli ise kullanılacak ortez ve diğer rekreasyonel aktivitler belirlenir.

Fizyoterapi programın temel amaçları hastanın günlük yaşam aktivitelerinde maksimum bağımsızlığa ulaşmasına sağlamak ve fonksiyonel seviyesni koruyup arttırmaktır.

Fizyoterapiye erken başlanması önemlidir.Rehabilitasyon süreci uzun bir süreçtir. Bu süreçte fizyoterapistin belirlediği program doğrultusunda ilerlemenin yanında aileye de önemli sorumluluklar düşmektedir. Bu yüzden fizyoterapistin aileye süreç için eğitim vermesi önemlidir.


  • MAKALELER

  • DUYURULAR

  • Ziyaretçi Defteri

  • Takvim

  • Anket

      Websitemizi Nasıl Buldunuz


      Anket Sonuçları Yükleniyor. Lütfen Bekleyin ...

      » Önceki Anket Sonuçları
  • İstatistik